top of page

Yıkıcı Öfkeden Gerçeklik Sevgisine

 

Ben zamanı ve yeri geldiÄŸinde duruma uygun kitabın önünde belireceÄŸine inananlardanım. Tam o sırada ihtiyaç duyduÄŸun bilgi bir ÅŸekilde sana ulaşır. Uzun yıllar bir kitap yazmasını beklediÄŸim psikiyatrist ErdoÄŸan Çalak “iÅŸte, istediÄŸin kitap hazır” diyerek “Öfkeden Sevgiye Üç Hakim Duygu” isimli kitabın taslağını uzattığında, çok deÄŸerli bilgilere ulaÅŸacağımdan kuÅŸkum yoktu, ancak kitabın zamanlamasının bu kadar doÄŸru olacağını tahmin edemezdim.

 

Kitabı okurken insanoÄŸlunun acımasız kaderinin yükünü adeta iliklerimde hissettim. Çalak’ın ifadesiyle, “insan doÄŸumundan eriÅŸkin olana kadar her ÅŸeyi yakıp yıkacak, içine alıp yok edecek bir ateÅŸ topu olmaktan sevebilen, yaratabilen bir  varlığa dönüÅŸür” ve bu dönüÅŸüm mutlaka acılı ve zorlu olmak zorundadır. Bu acı ve zor sözcükleri insanlar tarafından sevilmeyen sözcüklerdir. Bunların olmadığı bir hayatı yeÄŸleriz. Oysa “Üç Hakim Duygu”yu okurken insanın hayatı boyunca yaÅŸayabileceÄŸi tüm olumsuz duyguları en yoÄŸun biçimiyle zaten doÄŸum sırasında deneyimlediÄŸini anlıyorsunuz. Bundan sonra hissedilenler sadece doÄŸumdaki o travmayı tetikledikleri için yoÄŸun yaÅŸanıyorlar. Dolayısıyla doÄŸum anında yaÅŸantıladıklarımızı öÄŸrenmek eÅŸsiz bir bilgi hazinesi sunuyor.

 

Yazara göre “bebek anne karnında iken tam anlamıyla kutsallık içeren, büyük bir huzur ve sükûnet içerisindedir. BebeÄŸin anne karnındaki bu deneyimi kendisini “her ÅŸey” olarak telakki etmesine yol açar. Kısacası anne karnındaki bebek kendisini çok büyük bir bütünlüÄŸün parçası ve o bütünlüÄŸün bizzat kendisi zannediyordur. DoÄŸum ile beraber bu deneyim paramparça olur ve bebek tam öbür uca savrularak müthiÅŸ bir altüst oluÅŸ yaÅŸar ve kendisini “hiç olmuÅŸ, yok olmuÅŸ” olarak algılar. Bu duygu o zamana kadar bebeÄŸin yaÅŸamadığı bir duygudur. BebeÄŸin ruhsal alanı “yok olma”, “hiç olma” korkusunu tanımış olur. Bu korku bundan sonraki varoluÅŸunun ayrılmaz bir parçası olacaktır. VaroluÅŸçu filozof Heidegger bu korkuya “angst” der ve bu korkunun sıradan korkudan (furcht) farklı olduÄŸunun altını çizer.... DoÄŸum esnasında yaÅŸanan altüst oluÅŸ, o zamana kadar bebeÄŸin anne karnında yaÅŸadığı huzuru tamamen yok edince bebekte bulunan potansiyel enerji zincirden boÅŸalmışçasına harekete geçer. DoÄŸum travması bebeÄŸin potansiyel enerjisinin ruhsal alana çıkmasına neden olur; yani bebeÄŸin kendisini her ÅŸey zannettiÄŸi durumdaki huzurlu (öfkesiz) hali hiçliÄŸi yaÅŸadığında tamamen ortadan kalkar. Ortaya ateÅŸ topu gibi yıkıcı bir enerji çıkar. DoÄŸum hadisesi sadece fiziksel doÄŸumun deÄŸil ruhsal doÄŸumun da oluÅŸturucusudur. Bu oluÅŸum son derece allak bullak edici bir deneyimle baÅŸlamış olur.” Çalak bu anlattıklarıyla aslında bize orijinal ruhsal enerjinin ruhsal alana çıkmasının insan için olabilecek en büyük altüst oluÅŸa ve doÄŸumun bir travmaya dönüÅŸmesine yol açtığını söylüyor.

 

Kitaptan öÄŸrendiÄŸimize göre söz konusu orijinal enerji öfke ve dürtünün birbirinin içinde tamamen erimiÅŸ karışımından oluÅŸuyor. Karışımın içinde orijinal olarak öfke ve dürtü aynı oranlarda bulunuyor. Orijinal haliyle ruhsal enerji ateÅŸ topu gibi bir enerji ve sadece yiyip yutmak için kullanılabiliyor. Bu enerjinin amacı ‘içine alarak yok etmek’. Ä°çine alma eylemi enerjinin dürtüsel bölümünden, yok etme arzusu öfke bölümünden kaynaklanıyor. Bu karışımın içeriÄŸi bebekliÄŸin ilerleyen dönemlerinde öfke içeriÄŸinin azalması olarak deÄŸiÅŸiyor. EÄŸer bebeklik döneminde fazla azaltılamadıysa, eriÅŸkinlik dönemindeki deneyimler de öfkenin azaltılabilmesi için zemin saÄŸlayabiliyor.

 

“Öfkeden Sevgiye Üç Hakim Duygu” kitabında öfkenin azalması yolculuÄŸunu bütün detaylarıyla izleyebiliyoruz. Dr. ErdoÄŸan Çalak yirmi beÅŸ yıllık psikanalitik temelli psikoterapi deneyimi sonucu hakim duygu ya da yöneten duygu isimli bir kavram geliÅŸtirmiÅŸ. Buna göre öfkenin yolculuÄŸu önce kendini kötü hissetmekten kaçınma, sonra hayatta kalma basamaklarından geçiyor. Öfke iyice azaldığında ise gerçeklik sevgisi aÅŸamasına ulaşılıyor. Her aÅŸamanın kendine özgü kiÅŸilik örgütlenmeleri ve sorunları var. En geliÅŸkin düzey olan gerçeklik sevgisi aÅŸamasında yazar aslında her hangi bir sorundan söz etmiyor. Ancak kitabı okuduktan sonra bu noktadaki bir insanın asıl hüzünlü insan olduÄŸunu anlamak zor deÄŸil. Nasıl hüzünlü olmasın ki. DiÅŸiyle tırnağıyla bu zorlu yolculuÄŸu yapmış, çevresindekilerin yaÅŸadıklarını kendi deneyiminden biliyor ve onlara gösterebileceÄŸi kolay bir yol yok. Tüm yapabileceÄŸi onlara kendi yolculuklarında eÅŸlik etmek ve onların büyümesine yardımcı olmak. KuÅŸkusuz bu son aÅŸamadaki insanların oranı fazla deÄŸil. Öyle görünüyor ki en büyük orana kendini kötü hissetmekten kaçınma boyutundakiler sahip. Tabii bu büyük oran aynı zamanda, en büyük öfkeye sahipler. Yani bu insanların kiÅŸilik örgütlenmeleri bir fire verdiÄŸinde ortaya hatırı sayılır bir öfke salınıyor.

 

Öfkenin azaltılmasında annenin kapasitesi ve ebeveyn iliÅŸkileri çok önemli bir unsur. Ancak ailenin içinde bulunduÄŸu toplumsal yapının da güçlü bir ağırlığı var. Çalak kitabında bir insanın bebekliÄŸinden eriÅŸkin olana kadar yaÅŸadığı evrim ile toplumların evrimleri arasında büyük bir paralellik olduÄŸunu ve insanların ruhsal düzeylerinin insanlık kültürünün tarih içerisindeki geliÅŸimine paralel olarak arttığını söylüyor. Detaylıca anlattığı yıkıcı öfkenin tarihsel geliÅŸimini ve aile sistemlerini okuduÄŸumuzda Türkiye’nin büyük bir bölümünün öfke içeriÄŸi henüz azaltılamamış birkaç aylık bir bebek düzeyinde olduÄŸunu düÅŸünmeden edemiyoruz. Hâlâ hiç olma, yok olma korkusunu yoÄŸun biçimde hisseden, bir bakıma doÄŸum travmasını atlatamamış, öfke içeriÄŸini azaltamamış bir ülkede yaÅŸadığımızı anlıyoruz. DoÄŸal olarak bu travma olup bitenlerden kolayca tetikleniyor. Ekonomik kriz, savaÅŸ, doÄŸal afet gibi olaylar da travmanın, dolayısıyla öfkenin, en yoÄŸun biçimiyle hissedilmesini ve ortaya çıkmasını saÄŸlıyorlar. Bu durumda Mardin katliamı, Münevver’in başının kesilmesi, annelerini öldüren kızlar gibi daha önce duymadığımız türden, adeta cinneti çaÄŸrıştıran, vahÅŸet olayları adeta bebeÄŸin öfkeden kurtulabilmek için yardım çığlıkları gibi algılanabilir. Bu açıdan kitap ülkede olup bitenleri anlamlandırabilmek için tam zamanında yazılmış gibi görünüyor.  Öfkenin azaltılabilmesi için nelerin yapılabileceÄŸi ise kitabın 462 sayfası arasında gizli...

​

(c)Barış İlhan

Haziran- 2009

by designers. It’s easy on the eyes and a great go to font for titles, paragraphs & more.

bottom of page