Türkiye’nin Ölüm Evi
Barış İlhan -29.1.2012'da Radikal 2
Hrant Dink (19 Ocak), Uğur Mumcu (24 Ocak), Abdi İpekçi (1 Şubat) ve Muammer Aksoy (31 Ocak). Bu isimlerin faili meçhul bir suikasta kurban gitmeklerinin dışında ortak oldukları bir nokta da 19 Ocak-1 Şubat tarihleri arasında öldürülmeleri. Tarihlerdeki bu yakınlık, astrolojik açıdan ister istemez, o günlerde gökyüzünde ne olduğunu düşündürüyor. Türkiye’nin doğum haritasına göz attığımızda Güneş’in 19 Ocak-9 Şubat tarihlerinde Türkiye’nin ölüm evi olan 8. evinden geçtiğini görüyoruz.
Ölüm evi olan 8. ev antik astrolojide “Yeraltına (ya da Cehenneme) İnen Kapı”dır. Hades’in kapısıdır. Bunun karşısında da “Yeraltından Çıkış Kapısı” bulunur. Aslında bu, astronomik esasa dayanan bir benzetmedir. Güneş her gün akşamüstü gökyüzünün bu bölümünden batmaya başlar, yavaşça batar ve her sabah tekrar doğar. Kuşkusuz bütün evreni dünyadan göründüğü kadarıyla izleyen o zamanın insanları için yeryüzünün altına indiğinde ne yaptığı büyük bir gizemdir. Tarih boyunca bununla ilgili çeşitli öyküler yazılmış, mitler oluşturulmuştur. Bunun en yaygınına göre Güneş yeraltına indikten sonra çeşitli kapılardan geçmek ve buralarda savaşlar vermek zorundadır, ancak ondan sonra yeniden doğabilir. Bir günün yarısı gece, yarısı gündüz olduğuna göre savaşın zorluğunu ve uzunluğunu düşünün artık. İşte sözü edilen 8. ev bu yolculuğun başladığı yerdir ve yeraltını simgelediği için kapsamında mafya, derin devlet, suçlular, casuslar bulunur. Kuşkusuz bunun daha aydınlık yüzleri de vardır. Yeraltı bir zenginlik kaynağıdır. Madenler, hazineler, geçmişin bütün birikimi.. Kat kat yeryüzü... Bir tohum bile yeraltından büyümeye başlar.
Yeraltının en derin yeri, karanlığın en yoğun olduğu nokta, yani geceyarısı astrolojik sembolizmde 4. evle temsil edilir. Madenler, mezarlar, mezarlıklar, hazineler buradadır. 4. ev ayrıca aileyi, ebeveynleri, evi, ülkeyi, ataları, geçmişi, toprağı, tarımı ve muhalefet partisini, yani, iktidara muhalefeti gösterir.
Türkiye’nin doğum haritasında bu iki evin yöneticileri üst üste durmaktadır. Bu yöneticiler bunların dışında iki evi daha yönetmektedir. Birisi sıkıntı, sorun ve hapsedilmenin evi, diğeri ise dinin ve yasaların evi. Aslında biz bu öyküyü iyi biliyoruz. İktidara karşı gelenler ya hapse atılır, ya da öldürülür. Yasalar ya ona göre düzenlenir ya da uygulanmaz. Bu duruma işaret eden gezegenlerden birisi aklın ve düşüncenin gezegeni Merkür, diğeri ise kısıtlamanın gezegeni Satürn’dür. Özetle, düşünce özgürlüğü kısıtlanmıştır, ve sonu ya hapishane ya da mezardır.
Türkiye’de her yıl 19 Ocak-9 Şubat tarihleri arasında Güneş 8. evden geçerken yeraltının kapısının bir şekilde hareketlenmesi olasıdır. 2012 yılında bu tetiklenme Hrant Dink davasının sonucunun açıklanması ve onbinlerin yürümesi şeklinde oldu. Bu defa insanlar yine yeraltına doğru bir yolculuk için kararlı olduklarını gösterdiler. Ancak bu yolculuğun amacı yeraltının arıtılması, temizlenmesi ve güneşin doğurulmasıydı. Aslında 8. ev yeraltının arıtılması, derin devletin ortaya çıkartılması, faili meçhullerin çözülmesi gibi konularla son dönemlerde bu yolculuk için baskı yapıyordu, çünkü bu evin yöneticisi Satürn gökyüzünde 29 yıllık döngüsünü tamamlıyordu. Bu döngü 1982’de başlamıştı. Kenan Evren’in yargılanması bile bu döngünün kapanmasının işaretiydi.
Astrolojide 8. evin doğal yöneticisi Mars’tır. Savaşın, kurşunun, işkencenin, kavganın efendisi Mars Türkiye’nin haritasında 4. evdedir. Açıkça görülmektedir ki Türkiye’de derin devlet bu özellikleri ile ülkenin, ailenin içinde faaliyet göstermektedir. İşte bu Mars bugünlerde bir başka faaliyetle meşgul. 4. evde yeraltında mezar kazıyor ve faili meşhülleri ortaya çıkartıyor. Bu anlamda da yeraltında arınma ve hazineye kavuşma yolunda ikinci bir çabaya şahit oluyoruz. Artık yeraltında gizli saklı kalmıyor. Buna rağmen bir başka yüzüyle baskının azalmadığına, düşüncenin hâlâ kısıtlandığına da şahit oluyoruz. 4. Evdeki Mars ayrıca milliyetçiliğin de göstergesi, bu anlamda da büyük bir çalkantı yaşanıyor.
Mars 25 Ocak’ta 15 Nisan’a kadar geri gidecek ve bugüne kadar yapılanları gözden geçirme, düzeltme, hareketleri daha sağlıklı sonuçlara göre ayarlama imkanı sunacak. Ancak antik çağlardan bu yana bir gezegenin geri gidişi uğursuzluk olarak nitelenmiştir. Mars’ın uğursuzluğu da yangın, kaza, kavga, çatışma, baskı ve sonu iyi düşünülmemiş hareketler şeklinde görülür. Örneğin 1933 yılında Mars aynı derecelerde geri gitmiştir. O dönemde Hitler başbakan olmuş, ünlü Reichstag yangını çıkmış, Hitler anayasanın kişi hak ve özgürlükleriyle ilgili maddelerini ortadan kaldıran bir kararname imzalatmış, Nazi partisi ve Milliyetçiler dışındaki tüm partilerin seçim çalışmalarını durdurmuş ve seçimlerde Nazi partisinin oyları yüzde 44 düzeyine çıkmıştır. O dönemde Türkiye’de de gayrimüslimler üzerindeki baskılar artmıştır. Şimdi bugün yine Mars aynı derecelerde geri giderken onbinler Hepimiz Ermeniyiz diye yürümüştür.
Mars’ın geri hareketi tek başına önemli olaylar yaratacak güçte değildir, ancak ağır planda bu olayları işaret eden diğer hareketleri tetikleyici bir etkisi vardır. Mars geçtiğimiz Ekim-Kasım-Aralık aylarında medyayı, komşu ülkeleri, dili temsil eden yerde hareket ediyordu, şimdi Mart’ta oraya geri dönecek ve Mayıs’a kadar bu konuları tetikleyip, sonra tekrar ülkenin içine, toplu mezarlara, etnik kavgalara yönelecek.
Bu noktada Mars’ın hep olumsuzluklara mı işaret ettiğini sorabiliriz. Aslında insanın hareket tarzı iki türdür. Birisi çekme, diğeri itme gücüdür. Yani yararlı olanı çekme (Venüs), zararlı olanı def etme (Mars) gücü. Maalesef Türkiye’nin doğum hartasında bunlar güçsüz durumdalar. Yani biz yararlı olanı itip, zararlı olanı çekiyoruz. Kin ve intikamı (Akrep) besliyoruz. Haksız savaşlar başlatıp, yeniliyoruz. Bundan ancak geçmişi arıtıp, barış için mücadele ederek (Mars Terazi'de) kurtulabiliriz.
Yeraltından çıkıp, Güneş’i yeniden doğurabilme dileğiyle...