
ÖNCE BİR'DİK, SONRA İKİLİK DOĞDU
Barış İlhan -23/02/2014, Radikal 2
Şimdi size kısa bir öykü anlatacağım: Önce bir’dik, sonra ikilik doğdu. Karşıtlıklar yaşanmaya başladı: Gece-gündüz, sıcak-soğuk, ıslak-kuru, siyah-beyaz, iyi-kötü, sen-ben. Bu ikiliği sevmedik. Karşımızda bize karşıt birinin olması, aydınlık yerine karanlığın olması, iyiliğin karşısında kötülüğün olması hoşumuza gitmedi. Biz aydınlığı ve iyiliği seçtik. Her şeyin adil olmasını istedik. Kötülüğü ve karanlığı karşıya bıraktık. Bir yandan da “birliği” arzuladık. Karşıdaki de bizim yanımıza gelirse bir olacağımızı sandık.
Oysa dünya ve yaşam karşıtların dengesine dayanıyordu. Gündüzden sonra mutlaka gece geliyordu, sonra yine gündüz oluyordu. Doğan bir şey mutlaka ölüyordu. Yazdan sonra kış, kıştan sonra yaz geliyordu. Sıcak önce kuruya, sonra soğuğa dönüyordu. Her şey kendi zıddını içinde barındırıyordu. İyilik kötülüğü yok etmek istediği için, özünde bir çeşit kötülüğü barındırıyordu. Kötülük de iyiliği ortadan kaldırmayı planlıyordu, ancak bunu başardığında düşmansız kalacaktı. Böylece ortaya barış çıkacak ve kötülük kendisiyle çelişecekti. Bu nedenle çağlar boyu iyilikle kötülük bir türlü yenişemediler.
Karşıya bir adım
Biz yine de bu kadim öyküye aldırmadık. Karşıdakinin de aynı bizim gibi olmasını istedik. Ona dikkatli bakmadık, onu dinlemedik, onu tanımaya çalışmadık. Onun aynasından kendimize bakmadık, kendimizi tanımaya çalışmadık. Karşıdakini düşman belledik, silahlarımızı kuşandık, yeneceğimizi sandık. Bir ara yener gibi olduk, sonra o gene canlandı. Daha fazla silahlandık, giderek o düşmana benzediğimizi anlayamadık. Savaşın, mücadelenin, çatışmanın içinde boğulduk. Kendimizi düşman bir coğrafyada yalnız ve tehlike içinde hissetmeye başladık. Neyse ki, bir şey ancak kendi karşıtından tanınıyordu. Bu kadar çatışma bizde barış ve işbirliği arzusu uyandırdı. Bunlara ulaşmanın ancak karşıya doğru bir adım atmakla mümkün olacağını kavradık. Ona kulak verdik, böylece onun da bizi dinlemesini sağladık. Sonra başbaşa vererek nasıl uzlaşacağımızı konuşmaya başladık. Savaş alanını terk ettik. Biz kendi isteklerimizden bazılarını geri plana attık, karşıdakini bazı açılardan onayladık, bazılarını reddettik, başkalarının haklarını destekledik. Barış için birlikte çalışmaya başladık. Bu kolay olmadı, çünkü aslında barış her istediğinin olmaması demekti, bunu önce pek sevmedik ama huzura ancak bu yolla ulaşabileceğimizi kavrayınca, bazı özverilerde bulunduk ve nihayet birliğe kavuştuk.
Koç ve Terazi
Bu öykü, kısaca önümüzdeki iki yılın geri plandaki öyküsü. Nereden başlayıp nereye gitmemiz gerektiğini anlatıyor. Oraya ulaşabilir miyiz? Bilemem, ama hedefimizin bu olması gerekiyor. Niçin? Çünkü Ay Düğümleri, Koç (Güney düğümü) ve Terazi (Kuzey düğümü) burcuna giriyorlar. Koç’un benmerkezciliğini ve savaşçılığını bırakıp, Terazi’nin uzlaşı ve hakkaniyetine doğru ilerleme zamanı başlıyor. Başlangıçta Terazi’nin özelliklerini hak-hukuka takıntı, adalet için çatışma şeklinde sadece kendi isteklerimize göre yorumlayıp daha fazla sorun çıkartabiliriz, ama neticede eşitlik, uzlaşı ve dayanışmaya ulaşmamız gerekiyor.
Ay Düğümleri
Ay Düğümleri binlerce yıldır, özellikle Doğu astrolojisinde (Hint, İran, İslam) kullanılan noktalar. Astronomik açıdan Dünya’nın yörüngesi ile Ay’ın yörüngesinin kesiştikleri noktalardır. Aynı zamanda Ejderhanın Başı ile Ejderhanın Kuyruğu olarak bilinirler. Sembolik olarak kısaca bu dönem esnasında hangi yönün özelliklerinden kurtulmamız ve hangi yöne doğru yönelmemiz gerektiğini gösterirler. Prensip olarak kurtulmamız gereken nokta (Güney Ay Düğümü) bize aşina gelen, alışkın olduğumuz özellikleri gösterir, dolayısıyla biz bunlardan kurtulmamak için direniriz ve hem kendimize hem başkalarına sorun yaratırız. Oysa artık hayat bizi yeni ufuklara doğru zorlamaktadır ve eğer bu yeni yolu seçersek her şey daha iyi olacaktır, ancak burası bize yabancı bir alandır (Kuzey Ay Düğümü). Bize meydan okumakta ve bize korkutucu gelmektedir. Buna rağmen orada bizi büyük gelişmelere götürecek bir potansiyel bulunuyor. Ay düğümlerinin yaklaşık 18 yıllık bir döngüsü vardır, yani başladıkları noktaya 18 yılda gelirler. Dolayısıyla yaşamımızda 9 (döngünün yarısı) ve 18 yıllık döngülere işaret ederler. Bir burçta yaklaşık 18 ay kalırlar. Güneş ve Ay Tutulmaları bu düğümlerin yakınlarında gerçekleştiği için Ay’ın düğümlerinin kadersel temaları temsil ettikleri kabul edilir. Kuzey Ay Düğümü yarar getiren ve arttıran, Güney Ay Düğümü de zarar getiren ve azaltan bir nokta olarak kabul edilir.
Türkiye ’nin Düğümleri
Söz konusu düğümler, yolculuklarına Türkiye’nin gençlerini, ulusal halk kahramanlarını, meydanları, borsayı (Kuzey Ay Düğümü) ve meclisi, hazineyi, iktidarın destekçilerini (Güney Ay Düğümü) temsil eden alanlarından başlıyorlar, sonra muhalefeti, ülkenin içini (Kuzey) ve iktidarı, kanunun uygulanmasını, ulusal ünü (Güney) temsil eden alanlarına geçecekler. Halihazırda bu temalar kendilerini etkili bir biçimde gösteriyorlar, çünkü ay düğümleri zaten bu alanlarda hareket ediyordu, ancak başka burçlardaydı. Şimdi hareketi, inisiyatifi simgeleyen öncü burçlara geçiyorlar.18 yıl önce (1995 ortası-1997 başı) benzer harekette neler yaşandığına baktığımızda İstanbul borsasının kuruluşunu, Kardak krizini, Dinar depremini, Bosna savaşının bitişini, Susurluk kazasını, Kuzey Irak’ta Kürt grupların ciddi iktidar savaşını görüyoruz. Şimdi de benzer konular dikkat geçiyor. Suriye’deki savaş, Kürtlerin kendi aralarında mücadelesi, Susurluk benzeri skandallar vb… Ancak en ilginci 1995 Aralık’ındaki seçimlerde Refah Partisi’nin birinci parti gelmesi. Bu zafere rağmen hükümeti kurmakta zorlanan parti kendini sorunlardan kurtaramadı ve Ay Düğümleri’nin Koç-Terazi’deki yolculuğunun sonunda 28 Şubat yaşandı. 18 yıl önce düğümlerin bu hareketi esnasında meclisin ve hükümetin epey karıştığını ve bunun oldukça kötü sonuçlandığını görüyoruz. Şimdiki yolculuğun daha olumlu seyretmesini dileriz.
http://www.radikal.com.tr/radikal2/once_birdik_sonra_ikilik_dogdu-1178286